Akrabalık böyle günler için

“Ne halt yemiş bu acurlar!” dedi Keserbakar, Hayati’nin bezgin hızına bakarak.
Şadi Bey, önünde imza bekleyen kâğıt yığınından başını kaldırdı. Çay bardağının tabanında kalmış, soğumuş, zift üzere çayı bir dikişte içti. Televizyonda Gevişistan Cumhuriyeti’nin başkanı Hacı Gitmezoğlu, bir çeşmenin açılış merasiminde konuşuyordu. “Hayati” dedi Keserbakar, biraz sert biraz biraz da tehditkâr bir halla: “Sen güya bu ortalar uykunu alamıyorsun, çok mu ağır geldi sana Gevişistan’ımızın güzelim başşehri Susanya?”
Berkemal Hayati, bu türlü bir çıkış beklemiyordu, sırtından akan teri hissetti, kravatını çekiştirdi, “Efendim” dedi, “Elbette sizin tespitlerinizin şaşma mümkünlüğü yoktur.”
“Gözaltı sayısı gittikçe azalıyor Hayati efendi”, dedi Keserbakar, televizyondaki Lider Hacı Gitmezoğlu’na döndü, parmağını televizyonun üzerine koydu, “Bu adamın kulağına gözaltı sayısının düştüğü giderse, neler olur hiç düşündün mü Hayati” dedi. Hayati’nin alnında beliren ter damlacıkları gitgide artıyordu. Hem vücudunu hem de ruhunu cehennem çukurunda hissediyordu. “Haklısınız efendim” diyebildi. Keserbakar koltuğuna oturdu, önündeki kâğıt yığınlarını imzalamaya devam etti, “Her gün en az otuz gözaltı istiyorum senden Hayati, olmazsa gerisini sen düşün” dedi, “Çıkabilirsin.” Hayati, kısık ve titrek bir sesle “Emredersiniz” dedi.